Arzu AKÇURA, YMM | Deloitte Vergi Direktörü

Özet

Çağımızda elektronik ticaretin önemi ve hızı her geçen gün artmaktadır.  Bu hız ve artan talebe bağlı olarak değişen iş modelleri ülkelerin mali gündeminde yer alan en önemli konulardan biri olup, bu faaliyetlerden yaratılan gelirin kavranmasında yaşanan güçlükler mali idarelerin ortak sorununu oluşturmaya devam etmektedir. Peki, dijital ekonominin vergilemesi mevcut vergisel düzenlemeler çerçevesinde mümkün müdür? Dijital ekonominin vergilemesi için ayrı bir mevzuata ihtiyaç var mıdır? Ülkelerin bu alanda ortak ya da bireysel olarak alacakları aksiyonların uluslararası ekonomideki olası etkileri ne olacaktır? gibi bir çok alanın olası etkilerinin hiç kuşkusuz dikkatlice irdelenerek ele alınması gerekmektedir.

Türkiye ve Dijital Ekonominin Vergilemesi

Mali İdare’nin elektronik ticaretin vergilemesi konusunda mukteza bazında verdiği birçok görüş bulunmaktadır. Bu kapsamda, dar mükellef bir kurumdan satın alınan alan adı (domain name) ya da dar mükellef bir kurumdan kiralanan sunucu için yapılan ödemeler gayrimaddi hak bedeli ödemesi olarak değerlendirilirken,  dar mükellef bir kurumdan alınan web tasarımı hizmeti serbest meslek faaliyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan, dar mükellef bir kurumdan alınan web hosting hizmeti (websitesi için alınan server hizmeti), oyun kodu alımı karşılığında yapılan ödemeler ise ticari kazanç kapsamında değerlendirilmiştir. Ayrıca, .com internet siteleri üzerinden tanıtımını yaptığı malları Türkiye’de satan dar mükellef kurumun söz konusu satıştan elde edilecek kazancın ne şekilde vergileneceği konusunda İdare, söz konusu kazancı ticari kazanç kapsamında değerlendirmiştir. İlgili muktezada Türkiye’de bulunan bir sunucuyu kiralayarak veya satın alarak internet üzerinden satış yapılması halinde, elde edilecek kazancın Türkiye’de vergilendirileceğini, ancak internet üzerinden yapılan satışlarda sunucunun Türkiye’de bulunmaması veya Türkiye’de bulunmakla birlikte kiralamak veya satın almak suretiyle tasarruf altında bulundurmaksızın sunucu üzerinden hizmet alınması halinde, vergilemenin dar mükellefin mukimi olduğu ülkede yapılacağı ifade edilmiştir.

İdarenin elektronik ticaretin vergilemesi konusunda mukteza bazında verdiği görüşler incelendiğinde, Türk vergi mevzuatında elektronik ticaretten elde edilen gelirlerin izafe edilmesine ya da bölüşümüne özgü kuralların olmadığı ve bu sebeple İdare’nin ödemenin türüne bağlı olarak kazancı gayrimaddi hak ödemesi, serbest meslek kazancı ya da ticari kazanç olarak değerlendirdiği görülmektedir. Ticari kazancın vergilenmesi konusunda ise Vergi Usul Kanunu (VUK) Madde 156 kapsamında fiziki bir işyerinin varlığı ya da Gelir Vergisi Kanunu (GVK) Madde 7 kapsamında Türkiye’de bir daimi temsilcinin olup olmadığı dikkate alınmaktadır. Dar mükellef kurum açısından özellikle internet sitelerinin bir işyeri teşkil etmediği ve bu hususta dar mükellefin kiralama ya da satın alma yoluyla tasarrufunda bulunan bir sunucunun Türkiye’de yer alıp almadığı ana kriter olarak kullanılmaktadır. Şöyle ki, eğer dar mükellefin Türkiye’de bir işyeri ya da daimi temsilcisi var ise ve kazanç bu işyeri  ya da daimi temsilci vasıtasıyla sağlanmakta ise vergileme hakkı Türkiye’ye izafe edilmektedir. Bu kazançların ne kadarının ne şekilde Türkiye’ye atfedileceği ise transfer fiyatlandırması kapsamında yapılacak analiz sonucunda ortaya konmaktadır. Dolayısıyla, elektronik ticaretten elde edilecek kazancın ne şekilde vergileneceği ve ülkeler arasındaki bölüşümünde esas itibarıyla geleneksel ticaret kanalları yoluyla gerçekleştirilen faaliyetlere uygulanan kurallar uygulanmaktadır.

Ancak, son yıllarda Türk Mali İdaresi öteden beri sürdürdüğü ve genel hatlarıyla yukarıda yer verdiğimiz geleneksel ticaret kanalları yoluyla gerçekleştirilen faaliyetlere uygulanan vergi kurallarına ek olarak dijital ekonomik faaliyetlerin vergilemesi konusuna özel iki temel aksiyon almıştır. Bunlardan ilki Katma Değer Vergisi (KDV) alanında, ikinci ise Gelir/Kurumlar Vergisi (GVK/KVK) alanında yapılan düzenlemelerdir.

KDVK’nun Vergi Sorumlusu başlıklı 9. Maddesine 7061 Sayılı Kanun ile yeni bir düzenleme eklenmiş ve yapılan değişiklik ile Türkiye’de ikametgahı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi bulunmayanlar tarafından KDV mükellefi olmayan gerçek kişilere elektronik ortamda sunulan hizmetlere ilişkin KDV’nin bu hizmeti sunanlar tarafından beyan edilip ödeneceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme 01.01.2018 itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Söz konusu düzenleme, Türkiye’de herhangi bir işyeri olmayan dar mükelleflerin sadece KDV açısından Türkiye’de mükellefiyet tesis ettirmesi yönüyle son derece önemli bir uygulamadır.

Vergi Kesenlerin Sorumluluğu başlıklı VUK 11. Maddesine 20.08.2016 tarihi itibarıyla yürürlükte olmak üzere 6745 Sayılı Kanun ile yeni bir fıkra eklenmiş ve bu düzenleme ile Bakanlar Kurulu’na (Cumhurbaşkanı’na);

  • Ödeme yapılan kişilerin mükellef olup olmamasına,

  • Ödeme yapan veya ödemeye aracılık edenlerin vergi kanunlarına göre vergi kesintisi yapmak zorunluluğu bulunup bulunmamasına,

  • Ödemenin konusunun mal veya hizmet alım satımı olup olmamasına,

  • Elektronik ortamda gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesine,

  • Ödeme yapılanın bu tutarı vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapıp yapmamasına bakılmaksızın,

vergiye tabi işlemlere taraf veya aracı olanlara vergi kesintisi yaptırmaya, iş grupları, iş nevileri, sektörler ve emtia grupları itibarıyla, vergiye tabi işlemle ilgili, vergi kanunlarında belirtilen alt ve üst limitler arasında olmak şartıyla, farklı kesinti oranları tespit etme yetkisi verilmiştir.

Bu yetki kapsamında yapılan ilk düzenleme Cumhurbaşkanlığı 476 Sayılı Kararı ile internet ortamında alınan reklam hizmetleri karşılığı yapılan ödemelerin tevkifat kapsamına alınmasıdır. Söz konusu düzenleme ile internet ortamında reklam hizmeti verenlere ya da verilmesine aracılık edenlere yapılan ödemelerden %15 oranında tevkifat yapılması yükümlülüğü getirilmiştir. Mevcut haliyle, bu kapsamda hizmet veren veya hizmet verilmesine aracılık eden tam/dar mükellef gerçek kişiler ile dar mükellef kurumlara yapılan ödemelerde tevkifat oranı %15 uygulanırken, tam mükellef kurumlar için oran %0 olarak belirlenmiştir. Aracı konumda olanların internet ortamında reklam hizmetini verene yapacağı ödemeler de stopaja tabidir. (Aracı konumda olan tam mükellef kuruma yapılacak ödemelerde tevkifat (tevkifat oranı %0)  yapılmayacak olup, ödemenin bu aracı tarafından tam mükellef kurum haricinde tam/dar mükellef gerçek kişi ya da dar mükellef kuruma yapılması halinde %15 oranında tevkifat yapılması gerekmektedir.)

Ayrıca, belirtmekte fayda var ki söz konusu tevkifatı yapmakla yükümlü olanlar, ödeme tam/dar mükellef gerçek kişilere yapılıyor ise GVK 94. Madde kapsamında belirtilenler, ödeme dar mükellef kurumlara yapılıyor ise KVK 30. Madde düzenlemesinde belirtilenlerdir. Dolayısıyla, ödemeyi yapan, diğer bir ifade ile internette reklam hizmetini alan GVK 94 ya da KVK 30 kapsamında düzenlemesinde yer almıyor ise, tevkifat sorumluluğu bulunmamaktadır.

Öte yandan, tevkifat için hizmetin ne zaman alınıp verildiğinden ziyade nakden ya da hesaben ödemenin ne zaman gerçekleştiği önem arz etmektedir. Ancak, avans ödemesi de dahil olmak üzere, nakden veya hesaben ödemeden herhangi birinin 01.01.2019 tarihinden önce gerçekleşmiş bulunması halinde, bu ödemelerin konusunu teşkil eden hizmetlere ilişkin 1/1/2019 tarihinden sonra yapılacak ödemelerden vergi kesintisi yapılmayacaktır. Dolayısıyla, nakden veya hesaben ödeme (avans dahil) 01.01.2019 (bu tarih dahil) sonrası gerçekleşmekte ise, yukarıda yer verdiğimiz düzenleme kapsamında tevkifata konu olacaktır.

Matrah Aşındırma ve Kar Aktarımı (MAKA- Base Erosion and Profit Shifting (BEPS)) Eylem Planı Kapsamında Dijital Ekonominin Vergilemesi

Bilindiği üzere G20 Ülkeleri liderliğinde OECD’nin MAKA (BEPS) Eylem Planının 1 numaralı  Aksiyonu “Dijital Ekonominin Vergilendirilmesinde Karşılaşılan Sorunların Değerlendirilmesi” konusunu detaylı olarak ele almaktadır. Konuyla ilgili 2015 yılında final raporun yayımlanmasından önce 2014 yılında, dijital ekonomide dolaysız vergileme sorununa çözüm önerileri bulunması kapsamında 3 temel opsiyon analiz edilmiştir. Bu opsiyonlar;

  • Önemli düzeyde ekonomik mevcudiyete dayanan daimi işyeri tanımı (a new nexus),

  • Dijital ortamda gerçekleştirilen belirli işlemlere vergi tevkifatı uygulanması,

  • Dengeleme Vergisi uygulamasıdır.

Söz konusu opsiyonlar kapsamında hedeflenen yapıları kısaca aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz;

Önemli düzeyde ekonomik mevcudiyete dayanan daimi işyeri tanımı (a new nexus)

Dar mükellef kurum teknolojik ya da diğer otomasyon araçları vasıtasıyla kaynak ülkede önemli ve sürekli bir ekonomik  faaliyette bulunuyorsa, bu dar mükellefin bu ülkede önemli düzeyde ekonomik mevcudiyete dayalı bir daimi işyeri oluştuğu kabul edilmektedir. Önemli düzeyde ekonomik mevcudiyetin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinde ise temelde 3 faktörün dikkate alınabileceği belirtilmektedir. Bunlar;

  • Gelire Dayalı Faktörler- Dar mükellef kurumun söz konusu kaynak ülkede süreklilik arz edecek şekilde elde ettiği gelir bir kriter olarak kullanılabilecektir. Söz konusu faktörün belirlenmesinde sadece belirli işlemlerden elde edilecek kazanç dikkate alınabileceği gibi, brüt kazanç tutarı belirlemesi de yapılabilecektir. Önemli olan nokta, mükelleflerin kaynak ülkede vergi uyum maliyetlerini sınırlamak, Mali İdare için de sürecin getireceği mali yükün elde edilecek gelir ile dengelenmesi ve hangi tür faaliyetlerin bu kapsamda değerlendirileceğinin net olarak belirlenmesidir.

  • Dijital Faktörler-Geleneksel ekonomilerde bir dar mükellefin kaynak ülkede önemli sayıda müşteriye ulaşması genelde mağazasının bulunduğu lokasyona, yerel satış ve pazarlama faaliyetlerine, sunduğu ödeme opsiyonlarına, müşteri hizmetlerine vb faktörlere bağlıdır. Dijital ekonomide de bir dar mükellefin kaynak ülkedeki kullanıcı veya müşterileri ile önemli ve sürekli bir ilişki kurabilmesi benzer faktörlere bağlıdır. Bu kapsamda, yerel bir alan adı (domain name) kullanılması, yerel bir websitesinin kurulması, yerel ödeme opsiyonlarının sunulması, dar mükellefin söz konusu kaynak ülkede önemli düzeyde ekonomik mevcudiyetinin işaretleri olarak değerlendirilebilecektir.

  • Kullanıcıya Dayalı Faktörler- Dijital ekonomide bir dar mükellefin kaynak ülkede önemli düzeyde ekonomik mevcudiyet oluşturup oluşturmadığı bu ülkedeki kullanıcı sayısına (örneğin, aylık aktif kullanıcı sayısı) ve bu kapsamda sağlanan data girdisine bağlı olarak değerlendirilebilecektir.

Dijital ortamda gerçekleştirilen belirli işlemlere vergi tevkifatı uygulanması

Bir ülkenin mukimleri bir dar mükelleften elektronik ortamda mal ya da hizmet alması halinde, yapılan ödemeler üzerinden kaynak ülkede vergi tevkifatı uygulaması da dijital ekonominin vergilenmesi kapsamında bir alternatif yöntem olarak değerlendirilmiştir. Söz konusu vergi tevkifatı, brüt kazanç üzerinden alınacak nihai bir vergi olarak düzenlenebilecek ya da alternatif olarak verginin toplanması için bir araç olarak kullanılacak ve dar mükellefin önemli düzeyde ekonomik mevcudiyetine bağlı olarak işyeri oluşturmasını ve atfedilen kazanç üzerinden yani net gelir üzerinden vergilemeyi teşvik edecektir. Bu opsiyonda, tevkifat uygulamasına tabi olacak işlem türlerinin net bir şekilde ortaya konması, hem dar mükellef hem tevkifat sorumlusu hem de Mali İdare açısından düzenlemenin hayata geçirilebilmesi ve mevzuata uyumunun sağlanabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.  Söz konusu uygulamanın karmaşıklıktan uzak, yalın ve net bir biçimde ortaya konması gerekmektedir. Aksi bir uygulama,  kapsamda olmayan işlemlerin teşvik edilmesi ya da mevcut işlemlerin farklı şekilde yapılanması sonucu doğurabilecektir.  Dar mükellef kuruma yapılan ödemelerde tevkifat sorumluluğu genelde dar mükellef kurum yerine ödemeyi yapan mükellef müşteriye da ödemeye aracılık eden mükellef kurum üzerinde olmaktadır. Müşterinin tam mükellef kurum olması halinde, tevkifat sorumluluğu uygulaması daha kolay olmakla birlikte, asıl zorluk müşterinin vergi mükellefi olmayan gerçek kişiler olması durumunda ortaya çıkmaktadır. Gerçek kişilerin tevkifat sorumluluğuna uyması konusunda ne yeterince bilgi ve deneyimleri ne de tevkifat uygulamasına uyumlu hareket etmeleri için yeterli teşvik mekanizmaları söz konusudur. Bu durumda, alternatif bir çözüm önerisi tevkifat sorumluluğunun ödemeye aracılık eden tarafa (kuruma) yüklenmesi olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan vergi tevkifatı yoluyla brüt gelirin vergilemesinin ekonomi üzerindeki olası negatif etkilerini azaltmak için tevkifat oranlarının sektördeki karlılık düzeylerini gözeterek mümkün olduğunca düşük olarak belirlenmesi önerilmektedir. Bu noktada benzer alanda faaliyet gösteren tam mükellef kurumların kazançlarının net esasında vergilenmesi ile dar mükellef kurumların brüt kazançlarının tevkifat yoluyla vergilenmesi, eğer önerildiği şekilde sektör karlılığı gözetilerek uygun bir düzeyde belirlenmez ise, uluslararası ticareti olumsuz yönde etkileyecektir. Dolayısıyla, tevkifat yoluyla vergileme opsiyonunun tek başına uygulanması yerine önemli düzeyde ekonomik mevcudiyete dayalı olarak işyeri oluşumu ve karların işyeri bünyesinde net esasında vergilemesinin yolunu açması açısından kullanılması daha uygun bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda da dar mükellef kurumların kaynak ülkede mükellefiyet tesis etmesi ve yasal mevzuata uyumun sağlanmasının teşvik edilmesi ve kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması önem taşımaktadır. Örneğin, net esasında vergilenmeyi tercih eden dar mükellef kurum için tevkifat yoluyla ödenen vergilerin ödenecek vergilerden mahsup edilmesi, zarar edilmesi durumunda da tevkif edilen vergilerin iade edilmesi uygulaması düzenlenmelidir. Ayrıca, sistem net esasında vergilenmesi durumunda tevkif edilen vergiden daha yüksek tutarda vergi ödenmesini gerektireceği durumlarda dar mükellef kurumun mükellefiyet tesis etmemesi opsiyonunu da dikkate almalıdır. 

Dengeleme Vergisi Uygulaması

Önemli düzeyde ekonomik mevcudiyet esasına bağlı olarak işyeri oluşumu ve söz konusu işyerine atfedilmesi gereken kar tutarının belirlenmesi için yeni kural ve esasların belirlenmesinin olası zorlukları dikkate alındığında, dengeleme vergisi uygulaması bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır.  Bu yaklaşım bazı ülkelerce yabancı ve yerli hizmet sağlayıcıların vergisel olarak eşit bir muameleye tabi tutulmasının sağlanması için tercih edilmektedir.  Genel anlamda, dengeleme vergisi bir dar mükellef kurumun kaynak ülkedeki önemli düzeyde ekonomik mevcudiyetini vergileme amacını gütmektedir. Dengeleme verginin matrahı kaynak ülkedeki müşteri/kullanıcılara satılan ürün/hizmetlerin brüt satış fiyatları olabileceği gibi, bu müşteri/kullanıcıların katkıları ya da bu müşteri/kullanıcılardan toplanan verinin hacmi olarak da belirlenebilecektir.  Bu noktada muhtemel uygulama zorlukları söz konusu olacaktır. Dengeleme vergisi uygulamasında, aynı gelir üzerinden hem kurumlar vergisi hem de dengeleme vergisi ödenmesi suretiyle mükerrer vergileme riski mevcuttur. Bu durum, ya dar mükellefin gelirinin kaynak ülkede dengeleme vergisine, mukim ülkede ise kurumlar vergisine tabi olması ya da söz konusu gelirin kaynak ülkede hem dengeleme vergisi hem de kurumlar vergisine tabi olması şeklinde ortaya çıkabilir. Örneğin söz konusu kazancın dar mükellefin mukimi olduğu ülkede kurumlar vergisine tabi olması durumunda, kaynak ülkede ödenen dengeleme vergisinin söz konusu mukim ülkede ödenecek kurumlar vergisinden mahsup edilmesi pek mümkün olmayacaktır. Bu olası mükerrer vergileme sorunun bertaraf edilmesi için dengeleme vergisinin, dar mükellefin söz konusu kazancının mukim ülkede vergiye tabi olmayacağı ya da düşük oranda vergileneceği durumlarda uygulanması değerlendirilebilir. Diğer bir alternatif ise, kazancı hem kurumlar vergisi hem de dengeleme vergisine tabi olan dar mükellefin, dengeleme vergisinin kaynak ülkede ödenecek kurumlar vergisinden mahsup edilmesinin sağlanmasıdır. Bu yaklaşım doğrultusunda, eğer dar mükellefin kaynak ülkede önemli düzeyde ekonomik mevcudiyeti yok ise, sadece dengeleme vergisine tabi olurken, önemli düzeyde ekonomik mevcudiyeti dolayısıyla kazancı kaynak ülkede kurumlar vergisine tabi olan dar mükellefin kazancı üzerinden kurumlar vergisi ya da dengeleme vergisinden yüksek olanı alınacaktır (mahsup yöntemi).

Yukarıda teknik detaylarına yer verilen 3 temel opsiyona ek olarak, dijital ekonomik faaliyetlerden elde edilen gelirlerin vergilendirilmesi konusunda farklı birçok çözüm önerisi değerlendirilmiştir. Bu kapsamda dikkati çeken önerilerden biri de çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarının işyeri başlıklı 5. Maddesinde düzenlenen işyeri oluşturmayan yardımcı ve hazırlayıcı karakterli faaliyetlerin revize edilmesidir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmelerin esasında OECD MAKA Eylem Planının 7 numaralı “Vergiye Tabi İşyeri Teşkili Yaratan Durumlardan Yapay Olarak Kaçınma Hallerine Karşı Gerekli Önleyici Tedbirlerin Alınması” Aksiyonunda ele alınması kararlaştırılmıştır. Geleneksel ticaret modellerinde hazırlayıcı veya yardımcı karakterde görülen bazı faaliyetler dijital ekonomide ana faaliyet fonksiyonlarından birini oluşturabilmektedir. 7 numaralı Aksiyon kapsamında yapılan çalışmalar sonucunda OECD Model Anlaşmasının hazırlayıcı veya yardımcı karakterli faaliyetlerin revize edilerek, işyeri teşkil etmeyen fonksiyonların gerçekten faaliyet için hazırlayıcı veya yardımcı karakterli olup olmadığı kriteri esas alınacaktır. Örneğin, internet ortamında mal satışında,  müşterilere yakınlık ve müşterilere ürünlerin hızlı bir şekilde teslim edilmesi iş modelinin en önemli parçalarından birini oluşturmakta ise, internet ortamında satılan ürünlerin depolanması ve teslimi için bir çok çalışanın çalıştığı büyük bir depo varlığı işyeri teşkil etmeyen faaliyetler arasında değerlendirilmeyecektir. 1 Numaralı Aksiyonda önerilen tedbirlerin bazıları MAKA Eylem Planının 15 Numaralı Aksiyonunun bir parçası olarak hazırlanan Çok Taraflı Anlaşma’nın (Multilateral Instrument- MLI) imzalanması suretiyle hayata geçirilecektir. Söz konusu Anlaşma Türkiye tarafından da imzalanmış olup, henüz onay süreci gerçekleşmediğinden yürürlükte değildir. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için ilgili Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması’nın karşı tarafının da Çok Taraflı Anlaşmayı yürürlüğe koymuş olması gerekecek ve ayrıca, anlaşma maddelerine ülkelerce konulan bildirim ve çekincelerin de örtüşüp örtüşmediği ayrıca değerlendirilecektir. Söz konusu Anlaşmadaki İşyeri kavramına ilişkin düzenlemeler dikkate alındığında temelde daimi işyeri yaratan durumlardan kaçınma kavramına ilişkin aşağıdaki düzenlemelerden oluşmaktadır;

  • Sözleşmelerin ayrıştırılması,
  • Temsilci yapılarının uygulanması,
  • İstisnai faaliyetler.

Dijital ekonomik faaliyetler ile ilgili ortaya çıkan birçok vergileme sorunu esasında MAKA Eylem planındaki bir çok aksiyon  ile de örtüşmektedir. Özellikle 3 Numaralı - Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazançlarının Vergilendirilmesi Kurallarının Gözden Geçirilerek İyileştirilmesi, 7 Numaralı -Vergiye Tabi İşyeri Teşkili Yaratan Durumlardan Yapay Olarak Kaçınma Hallerine Karşı Gerekli Önleyici Tedbirlerin Alınması ve 8-9-10 Numaralı -Transfer Fiyatlandırması Rehberi kapsamında yapılacak revizyonları ele alan aksiyonların aynı zamanda dijital ekonomi alanında karşılaşılan vergileme sorunlarına da çözüm getirmesi beklenmektedir. Dolayısıyla, dolaysız vergiler alanında dijital ekonomik faaliyetlerin ortaya koyduğu birçok vergileme sorununun MAKA Eylem planının hayata geçirilmesi ile çözümleneceği beklenmektedir. Bunun temel sebebi, kazancın nerede vergileneceğinin ekonomik faaliyetin ve yaratılan değerin gerçekleştiği yere göre belirlenecek olmasının sağlanmasının amaçlanmasıdır. Özellikle kazancın hiçbir yerde kavranamadığı ya da çok düşük oranda vergilemeye tabi tutulduğu durumlarda, söz konusu kazancın mukim ve kaynak ülkede kavranarak vergilenmesi sağlanacaktır. Buna ilaveten, halihazırda dijital ekonomide bile birçok iş modelinde pazarda yer alabilmek ve söz konusu ülke ekonomisinde etkileşimde bulunabilmek için, şirketlerin o ülkede fiziki bir varlık göstermeleri gerekmektedir. OECD Dijital Ekonomi Görev Gücü (TFDE) tarafından değerlendirilen ve yukarıda yer verdiğimiz üç temel opsiyonun uygulaması temel uluslararası vergi standartlarında önemli değişikliklere sebep olacak ve bu alanda bir çok çalışmanın yapılmasını gerekli kılacaktır. İşte bu sebepledir ki söz konusu opsiyonların uygulanması tavsiye edilmemiştir. Bununla birlikte, ülkeler MAKA ya karşı ek bir tedbir olarak bu opsiyonlardan herhangi birini yerel mevzuatlarına mevcut çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları yükümlülüklerini dikkate almak koşuluyla dahil edebilir ya da ikili vergi anlaşmalarında yer verebilirler. Söz konusu opsiyonların herhangi birinin yerel mevzuata dahil edilmesi halinde, uygulamaya yön vermek adına bir çok konunun detaylandırılması ve uluslararası hukuki yükümlülüklere uyumun sağlanması için birçok ayarlama/düzenleme yapılması gerekeceği açıktır. Ülkelerin bu opsiyonlardan herhangi birini tercih ederek yerel mevzuatlarına dahil etmeleri halinde, ikili vergi anlaşmaları yükümlülüklerini gözeterek tutarlılığın sağlanması gerekecektir, örneğin söz konusu tedbirlerin ikili vergi anlaşması bulunmayan ülke mukimlerine uygulanması ya da vergi anlaşmaları yükümlülüklerine uygun olarak anlaşmanın kötüye kullanımını önleyici tedbirler kapsamında uygulamaya yön verilmesi değerlendirilebilecektir.

OECD MAKA (BEPS) Eylem Planının 1 numaralı Aksiyonu “Dijital Ekonominin Vergilendirilmesinde Karşılaşılan Sorunların Değerlendirilmesi” konusunda Şubat 2019 tarihinde yeni bir danışma belgesi yayımlanmıştır. Söz konusu belgede ülkelerin değerlendirmesi için 4 farklı öneri sunulmaktadır. Önerilerden üç tanesi mevcut kar tahsisi ve işyeri kurallarını değiştirmekte ve kullanıcıların katılımı, pazarlama gayrimaddi varlıkları ve önemli düzeyde ekonomik mevcudiyet olmak üzere yeni kavramlara yer vermektedir. 4. Öneri ise global çapta matrah aşındırma tedbiri olarak belirtilmektedir. Bu kapsamda temelde, kazancın vergilenmediği ya da çok düşük vergilendiği durumlarda ülkelere karın matraha dahil edilmesi ve gider kaydının reddedilmesi imkanı getirilmektedir. Kullanıcıların katılımını esas alan öneride, kullanıcıların katılımının değer yaratmada önemli bir katkı sağladığı dijital iş modellerine odaklanılmaktadır. Kullanıcıların katılım ve faaliyetleri, markanın yaratılmasına, değerli datanın oluşturulmasına ve pazar gücünü oluşturmayı sağlayan kritik sayıda kullanıcı kitlesinin oluşturulmasına katkı sağlamaktadır. Söz konusu öneri işte bu değerin kaynağını, sosyal medya platformları, arama motorları, ve sanal pazaryerleri için en önemli faktör olarak görmektedir. Dolayısıyla, şirketin bir ülkede fiziki bir varlığının olup olmadığından bağımsız olarak aktif ve katılımcı kullanıcıların yer aldığı pazar/kullanıcı ülkesine karın bir kısmının tahsis edilmesi değerlendirilmektedir. Pazarlama gayrimaddi varlıkları ile ilgili öneri ise esas itibarıyla dijital ya da dijital olmayan tüm iş modellerinde uygulanabilecektir, şöyle ki ekonominin dijitalleşmesi ve iş modellerindeki diğer önemli değişiklikler uluslararası şirketlerin ister uzaktan herhangi bir fiziki varlığı olmaksızın isterse de sınırlı bir fiziki varlık ile (örneğin sınırlı risk üstlenen ve sınırlı faaliyet yürüten bir distribütör aracılığıyla) bir ülke pazarına girerek kullanıcı/tüketici sayısı ve diğer pazarlama gayrimaddi varlıklarını geliştirme fırsatını artırmaktadır. Bu öneride pazarlama gayrimaddi varlıkları ile pazar bölgesi arasında gerçek bir ilişkinin var olduğu ve dolayısıyla, pazar ülkelerinin vergileme haklarının genişletilmesi görüşü savunulmaktadır. Önemli düzeyde ekonomik mevcudiyete dayanan öneride ise eğer önemli düzeyde ekonomik mevcudiyet yaratan dijital teknoloji ve diğer otomatik yöntemler vasıtasıyla bir ülke ile maksatlı ve sürekli bir ilişki kuruluyor ise, vergilenebilir varlığın oluştuğu kabul edilmektedir.  Bir ülkede vergilenebilir bir varlığın oluşması için kazancın süreklilik arz edecek şekilde elde edilmesinin yanı sıra başka faktörlerin de mevcudiyeti gerekecektir, örneğin; kullanıcı tabanının ve ilgili datanın bulunması, bu ülkeden sağlanan dijital içeriğin hacmi, faturalama ve tahsilatın o ülkenin para birimi cinsinden gerçekleştirilmesi ya da yerel bir ödeme aracının kullanılması, o ülkenin kendi dilinde websitesinin bulunması, tüketicilere            malların nihai tesliminin gerçekleştirilmesindeki sorumluluk veya diğer destek hizmetleri (satış sonrası hizmetler, bakım, onarım vb) ya da süreklilik arz edecek şekilde satış ve pazarlama faaliyetleri örnek olarak dikkate alınabilecektir. Son olarak; global çapta matrah aşındırma tedbiri ile ilgili olarak ise, bazı ülkeler MAKA Eylem planının, karların hiç vergi ödemeyen ya da çok düşük vergi ödeyen şirketlere aktarımına henüz kapsamlı bir çözüm bulamadığını değerlendirmektedir. Söz konusu öneride her ülkenin kendi vergi oranına kendisinin karar vereceği fikri benimsenirken  yüksek vergili diğer ülkelerin öncelikli vergileme hakkını yeter seviyede kullanmayan diğer ülkede elde edilen kazançları vergileme imkanı düzenlenmektedir. Söz konusu öneri de esasında sadece dijital iş modelini uygulayan işler için sınırlandırılmamıştır.

Görüldüğü üzere dijital ekonomiden elde edilen kazancın kavranması ve vergilenmesi konusunda önemli sorunlar mevcuttur. MAKA Eylem planında konuya büyük önem verilmekle birlikte çözüm için atılması gereken adımlar hem 1 No.lu Aksiyon planında hem de farklı aksiyon planlarında ele alınmaktadır. Vergileme sorununa çözüm bulunmasının biraz vakit alacağı kuşkusuzdur.

İşte bu noktada, henüz MAKA Eylem planı tam olarak uygulamaya geçmeden söz konusu dijital faaliyetlerin vergilemesi konusunda farklı ülkelerin tek taraflı olarak farklı uygulamaları benimseyerek hayata geçirdiği görülmektedir.   

Avrupa Birliği Nezdinde Yürütülen Çalışmalar

Avrupa Komisyonu değerlendirmelerine göre dijital ekonomik faaliyetler geleneksel iş modellerine kıyaslan düşük oranda vergilenmektedir. Bu düşük vergilemenin temel sebepleri ise dijital ekonominin kaynak ülkede herhangi bir fiziki varlığa (işyerine) ihtiyaç duymadan faaliyet gösterebilmesi, gayrimaddi varlıkların kolayca transfer edilebilmesi ve değer yaratmanın yeni yollarının bulunmuş olmasıdır. İşte bu sebeplerden ötürü Mart 2018 döneminde, Komisyon “Dijital Ekonominin Adil Vergilenmesi” başlıklı bir paket benimsemiştir.

Bu paket temelde 2 öneriden oluşmaktadır. Bunlardan ilki kurumlar vergilemesi kapsamında kalıcı bir reformun hayata geçirilmesi, ikincisi ise belirli bazı dijital hizmetlerden elde edilen kazancın ortak bir dijital hizmet vergisine (Digital Services Tax, DST) tabi tutulmasıdır.

Bu ikinci öneri, kalıcı reformun hayata geçirileceği ana dek geçici bir tedbir olarak uygulanacaktır. Dijital hizmet vergisi temelde iki ölçüyü esas alacak ve dünya çapında yıllık hasılatı 750 milyon EURO ve AB de yıllık hasılatı 50 milyon EURO’yu geçen hizmetler bu vergiye tabi olacaktır. Pakette, Dijital Hizmet Vergisinin tek oranlı olarak ve kullanıcının değer yaratmasının esas olduğu belirli dijital hizmetlerden elde edilen brüt kazanç (hasılat) üzerinden %3 düzeyinde uygulanması önerilmiştir.   S

öz konusu paketin düzenlendiği dönemde, AB nezdinde ne dijital ekonomiyi vergileyen herhangi bir kurumlar vergilemesi ne de dijital faaliyetlerden elde edilen kazancı vergileyen brüt kazanç (hasılat) temelli  bir vergileme söz konusu olmuştur. Uluslararası vergi hukukuna göre, dar mükellefin elde ettiği ticari kazancının kaynak ülkede vergilendirildiği tek durum, bu kaynak ülkede oluşan işyerine atfedilebilen kazanç tutarı ile sınırlıdır. Çifte vergilendirme sorununun çözümü de ülkeler arasında imzalanan vergi anlaşmaları kapsamında kaynak ve mukim ülke arasındaki düzenleme ile çözüme kavuşturulmaktadır.

AB Komisyonu yaptığı çalışmada mevcut kuralların, yeni iş modellerini ve değer yaratmadaki yeni yolları kavrayamadığı gerçeğinden hareket ederek, yeni süreçte “kullanıcı”ların rolünü kabul etmektedir. Bu kabulden hareketle, öneri paketinde değerin yaratıldığı yer ile vergilerin ödendiği yer arasında bağın koptuğu ifade edilmektedir. Pakette düzenlenen geçici süreli dijital hizmet vergisi uygulaması ile verginin ödendiği yer ile değerin yaratıldığı yer arasındaki uyumsuzluk basit bir yöntem ile bir ölçüde çözüme kavuşturulmaktadır. Bu kapsamda, kullanıcıların değer yaratmasının esas olduğu  belirli dijital faaliyetlerden elde edilen brüt kazancın (hasılatın) vergilemesi hedeflenmektedir.

Bu kapsamda belirlenen dijital faaliyetler ise, i) hedefe yönelik sanal reklamcılık, ii)online platformlar gibi aracılık hizmetleri ve iii) kullanıcılar hakkında toplanan  ve dijital arayüzlerdeki kullanıcı faaliyetlerinden elde edilen datanın iletilmesi faaliyetleri olarak sıralanmaktadır.

Söz konusu  pakette bu dijital hizmetler vergisi oranı %3 düzeyinde belirlenmiş ve yukarıda yer verilen faaliyetler esas alınmak suretiyle tam ya da dar mükellef tüm kurumların ulusal ve uluslararası işlemleri üzerinden uygulanması önerilmiştir. Direktifin (öneri paketinin) uygulanması için AB Komisyonu’nun Avrupa Parlementosu’nun görüşünün alınmasının akabinde, üye ülkelerin oybirliğinin sağlanması gerekmektedir. Ancak, öneri paketi üye ülkelerden büyük destek almasına rağmen delegasyonlardan gerekli desteği alamadığından Aralık 2018’deki görüşmelerde detaylı olarak ele alınmamıştır. Ancak, bir taraftan Avrupa Parlementosu’nun konuyla ilgili taslak raporda sunulan değerlendirmelerini de gözardı etmemekte fayda bulunmaktadır.

Şöyle ki raporda, kazancın dijital hizmet vergisine tabi olması için AB’de elde edilen yıllık hasılat tutarının 50 milyon EURO’dan 40 Milyon EURO’ya indirilmesi ile birlikte video, ses, oyun gibi dijital içerik sağlanması ve de kullanıcılardan toplanan ve dijital arayüzlerdeki faaliyetlerinden oluşturulan datanın satışı ve işlenmesinin de  dijital hizmet vergisi uygulanacak faaliyetler kapsamına dahil edilmesi önerilmektedir.  

Prensip olarak, kullanıcıların ya da gayrimaddi varlıkların değer yaratılması sürecine önemli katkı sağladığı dijital hizmetlerin sunumundan elde edilen kazancın dijital hizmet vergisine tabi olması gerektiği savunulmaktadır. Ayrıca, bir işletmenin dijital arayüz aracılığıyla sunduğu dijital içeriğin sağlanması faaliyetlerinin de bu içeriğin söz konusu işletme tarafından sahip olunup olunmadığı ya da işletmenin bu içeriği dağıtım hakkının olup olmadığına bakılmaksızın dijital hizmet vergisine tabi olması gerektiği belirtilmektedir.  Dijital hizmet vergisinden elde edilecek vergi geliri söz konusu direktifin uygulamaya geçtiği tarihten itibaren 2 yıl sonra Komisyon tarafından değerlendirilecektir. Vergileme hakkı, alıcıya mal ya da hizmetin teslim edildiği ülkeye verilmektedir. Kurumun birden fazla ülkede vergiye tabi olması durumunda, Komisyon her 3 yılda bir belirlenen üye ülke nezdinde beyan edilen vergiyi denetleyecektir. Ayrıca, rapor Komisyonun üye ülkeler arasında vergilenebilir kazancın atfedilmesi konusundaki olası ihtilafları çözüm mekanizmalarını da tespit etmesi yönünde öneride bulunmaktadır.

Bir mükellef tarafından farklı üye ülkeler nezdinde ödenen toplam dijital hizmet vergisi transfer fiyatlandırması ülke bazlı raporlamasının da bir parçası olarak ele alınmaktadır. Ayrıca rapor, dijital hizmet vergisinin sona ereceği tarih ile ilgili olarak da belirlemeler de bulunmaktadır, şöyle ki i) önemli düzeyde dijital varlığın oluşumu ile ilgili teklifin kabulü, ya da ii) hem ortak kurumlar vergisi matrahı hem de ortak konsolide kurumlar vergisi matrahının benimsenmesi ve Avrupa Parlementosunun talep ettiği şekilde dijital işyeri varlığının bu matraha dahil edilmesi ya da iii) OECD ya da BM nezdinde uluslararası bir çözümün hayata geçirilmesi durumunda dijital hizmet vergisi uygulamasına son verilmesi önerilmektedir.  31 Aralık 2020 tarihine dek konuyla ilgili kapsamlı bir çözüm üzerinde anlaşılamaması halinde Komisyon’dan bir teklif sunulması talep edilmektedir. AB genelinde söz konusu direktif (öneri paketi) hayata geçirilmemiş olsa da konuyla ilgili değerlendirmelere ışık tutması ve yön vermesi açısından vergilemenin kapsamı, uygulama önerisi ve ele alınış şekli itibarıyla önem arz etmektedir. Şöyle ki, söz konusu öneri paketinden sonra bazı üye ülkelerin tek taraflı uygulamalara geçmek için kanun teklifinde bulundukları ve bütçe çalışmalarında konuya yer verdikleri görülmektedir. Bu kapsamda, İspanya özelinde  örnek üye ülke uygulamasına aşağıda ana hatlarıyla yer verilmiştir.

-İspanya

 Dijital hizmet vergisi ile ilgili taslak düzenleme Ocak 2019 döneminde yayınlanmış ve 2019 yılının ikinci yarısında uygulamaya geçirilmesi beklenmektedir. Düzenleme, dijital hizmet sunan vergi mükelleflerini uygulama kapsamına almaktadır. İnternet ortamında sunulan pazarlama hizmetleri, aracılık hizmetleri (3. Kişilerin birbirleriyle iletişime geçerek mal ve hizmet alım satımına imkan verilmesi) ya da datanın transfer edilmesi; toplam net hasılatın bir takvim yılında 750 milyon EURO’yu geçmesi ve dijital hizmetlerden elde edilen ve vergiye tabi olan toplam kazancın bir önceki vergileme döneminde 3 Milyon EURO’yu geçmesi halinde dijital hizmet vergisine tabi olacaktır. Dijital hizmet vergisi oranı %3 olarak belirlenmiş ve İspanya’da vergiye tabi dijital hizmet sunumundan elde edilen KDV hariç kazanç üzerinden uygulanacaktır. Belirtilen dijital hizmetlerin gerçek kişiye ya da tüzel kişiye verilmesi uygulamayı değiştirmeyeceği gibi hizmet sağlayıcının tam ya da dar mükellef olması da vergileme açısından bir farklılık yaratmayacaktır. Dijital hizmet vergisi brüt kazanç (hasılat) üzerinden uygulanacaktır. Beyannamelerin çeyrek dönemler itibarıyla verilmesi beklenmektedir. Hizmet sağlayıcılar kullanıcının kullandığı cihazın IP adresine göre kullanıcının İspanya’da bulunup bulunmadığını tespit etmekle yükümlü olacaktır. İspanya’ya atfedilecek kazanç tutarının tespitinde esas alınacak kriterler aşağıdaki şekilde özetlenebilecektir;

.İspanya’da yer alan kullanıcıların cihazlarında reklamların yer alması,

.Dijital platform aracılığıyla işlem yapan İspanya’daki kullanıcı sayısı,

.İspanya’daki bir cihazı kullanarak kaydolan/hesap açan, aracılık hizmetlerinin gerçekleştirildiği dijital platformlarda hesap sahibi olanların sayısı,

.Datanın iletildiği kullanıcı sayısı.

Uygulamada, kapsam dahilindeki dijital hizmetler için ödemenin nereden yapıldığının bir önemi bulunmamaktadır. Yukarıda yer verilen kriterlerin tespiti için yabancı kurumların İspanya’da kayıtlarının yapılması önem arz etmektedir.

İngiltere

İngiltere de esasında dijital ekonominin vergilemesi açısından özellikle iş yeri kavramı ve karın atfedilmesi prensiplerinin gözden geçirilerek temel bazı reformların uluslararası düzeyde ele alınması gerektiğini savunmakta ve bu kapsamda OECD MAKA eylem planının hayata geçirilmesinin önemini vurgulamaktadır. Ancak, üzerinde anlaşma ve çözüm bekleyen kritik konular sebebiyle, detaylı bir modelin oluşturulması ve bu modelin uluslararası vergi anlaşmalarına yansıtılması ve hayata geçirilmesi belirli bir zaman alacaktır.  Dijital ekonominin hızla gelişimi ve vergilenememe sorunu sebebiyle İngiltere de yukarıda yer verdiğimiz diğer bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi  ortak bir uluslararası çözüme ulaşılıncaya dek  geçici bir vergileme rejimi üzerinde çalışmaktadır. İngiltere’deki kullanıcıların yarattığı değerin vergilenmesini sağlayacak bazı dijital ekonomik faaliyetler bu kapsamda vergiye tabi olacaktır. Bu kapsamda uygulanacak vergi dijital hizmet vergisi olarak adlandırılmakta ve kazanç üzerinden uygulanması planlanmaktadır. Söz konusu verginin Nisan 2020 tarihinden itibaren uygulamaya başlanması beklenmektedir. Hangi dijital ekonomik faaliyetlerin bu vergiye tabi olacağı konusunda ise aşağıdaki şekilde bir belirleme yapılmaktadır;

  • Değerinin önemli bir bölümünü kullanıcılardan alan dijital faaliyetler,
  • Bu kapsamdaki temel dijital faaliyetler, sosyal medya platformu, arama motoru, ya da dijital pazar yerleridir.

Bu faaliyetlerden elde edilen kazanç,  dijital hizmet vergisine tabi olacaktır, ancak bu kazancın belirlenmesinde İngiltere’deki kullanıcı tabanının katılımı esas alınacaktır.

Dijital hizmet vergisi aşağıdaki şartların sağlanması durumunda uygulanacktır;

  • Bu faaliyetlerden elde edilen yıllık toplam kazancın 500 Milyon GBP den yüksek olması,
  • İngiltere’deki kullanıcıların katılımı ile ilişkilendirilen bu kapsamdaki faaliyetlerden elde edilen yıllık kazancın 25 milyon GBP den yüksek olması
  • Dijital hizmet vergisi İngiltere kurumlar vergisi açısından gider olarak kabul edilecek, ancak kurumlar vergisinden mahsubu mümkün olmayacaktır. Dijital hizmet vergisinin matrahı brüt kazanç olacak, kazancın elde edilmesi için katlanılan giderlerin kazançtan indirilmesi mümkün olmayacaktır. KDV matraha dahil edilmeyecektir.  Dijital hizmet vergisinin oranı %2 olarak planlanmaktadır.  Brüt kazanç üzerinden alınan bu tür dolaylı vergilerin zarar eden ya da kar marjı çok düşük olan şirketler üzerindeki muhtemel olumsuz etkileri de ayrıca değerlendirilecektir. 

Dijital hizmet vergisi, bir dolaylı vergi türü olarak düzenlenmiş olup İngiltere’nin taraf olduğu vergi anlaşmalarının kapsamına girmeyeceği ve bundan ötürü bu anlaşmalarda düzenlenen mahsup ya da istisna uygulamalarına konu edilmeyeceği de açıkça düzenlenmiştir. Dijital hizmet vergisi uygulamasının çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları nezdinde değerlendirmesinde iki temel kavram öne çıkmıştır. Bunlardan ilki söz konusu verginin vergi anlaşmalarındaki “Ayrım Yapılmaması” ilkesine uygun olup olmadığı, ikincisi ise dijital hizmet vergisinin bir gelir vergisi olup olmadığı ve anlaşmalardaki dar mükellef kazançlarının vergilendirilmesi ile ilgili sınırlayıcı hükümlere tabi olup olmadığıdır.  Vergi anlaşmalarındaki “Ayrım Yapılmaması” ilkesi esas itibarıyla bir akit devletin vatandaşlarının diğer akit devlette o Devletin vatandaşlarının aynı koşullarda karşı karşıya kaldıkları veya kalabilecekleri vergilemeden ve buna bağlı mükellefiyetlerden değişik veya daha ağır vergilemeye ve buna bağlı mükellefiyetlere tabi tutulmayacaklarını düzenlemektedir. Bu kapsamda değerlendirildiğinde dijital hizmet vergisinin belirlenen dijital faaliyetlerden elde edilen brüt kazanca uygulanacağı ve bu kazancı elde edenin tam ya da dar mükellef olup olmamasının uygulamada bir değişikliğe yol açmayacağı düzenlenmektedir. İkinci konu ile ilgili olarak da vergi anlaşmaları hiç kuşkusuz bir ülke mukiminin diğer ülkede (kaynak ülke) elde ettiği kazancın hangi şartlarda diğer ülke (kaynak ülke) tarafından vergilenebileceği konusunu düzenlemektedir. Vergi anlaşmalarının konusuna giren vergi türü ise kazanç üzerinden alınan gelir ve kurumlar vergisi ve benzeri vergilerdir. Dijital hizmet vergisi ise spesifik olarak vergi anlaşmaları kapsamına alınmış bir vergi olmadığı gibi gelir/kurumlar vergisi de değildir. Bu vergilere benzer bir vergi olarak nitelendirip nitelendirilemeyeceği konusunda ise matrahın ne şekilde tespit edidiğinden hareket ederek bir değerlendirme yapılabilecektir. Şöyle ki, gelir/kurumlar vergisinde matrah net kazançtır yani brüt kazançtan bu kazancın elde edilmesi ile ilgili katlanılan gider/maliyetler düşülmektedir. Oysa ki dijital hizmet vergisi brüt kazanç üzerinden uygulanacaktır ve dolayısıyla gelir/kurumlar vergisi benzeri bir vergi olarak değerlendirilemeyecektir. Ayrıca, dijital hizmet vergisi gelir/kurumlar stopajı gibi uygulanan ve daha sonra kurumlar vergisinden mahsup edilebilecek bir vergi değildir. Tersine, gelir/kurumlar vergisi matrahından gider olarak düşülmesi mümkündür. Bu açıdan değerlendirildiğinde, uygulanması planlanan dijital hizmet vergisinin, hem tam ve dar mükellef arasında bir ayrım gözetmemesi hem de vergi anlaşmaları ile bir uyumsuzluk teşkil etmemesi sebebiyle uluslararası yükümlülüklerle uyumlu olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. 

İngiltere’nin benimsediği vergileme modelinde kullanıcıların katılımı ve kullanıcıların katılımı ile değer yaratılması kavramları öne çıkmakta ve temel prensip olarak yerini bulmaktadır.

Hindistan

Hindistan da temel prensip olarak, bir dar mükellefe ait ticari kazancı, bu dar mükellef kaynak devlette (Hindistan’da) yer alan bir işyeri vasıtasıyla ticari faaliyette bulunması halinde vergilemekte, ve söz konusu vergileme ticari kazancın söz konusu işyerine atfedilebilen miktarıyla sınırlı olarak ortaya çıkmaktadır.  Buna ek olarak, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında düzenlendiği üzere fiziki işyeri, yani şube, büro, fabrika, atelye vb yanısıra, işyeri tanımına;

  • Maden ocağı, petrol veya doğalgaz kuyusu, taş ocağı, veya doğalgazın çıkarıldığı diğer herhangi bir yer,
  • Doğal kaynakların aranması ve işletilmesi için kullanılan bir tesis veya yapı,
  • Bir kişinin başkaları için depolama hizmetleri sağladığı bir depo,
  • Malların satıldığı veya siparişlerin alınıp verildiği yer olarak kullanılan bir satış yeri,
  • Belirli bir süre devam eden bir inşaat şantiyesi veya yapım, kurma veya montaj projesi veya bunlara ilişkin gözetim faaliyetleri,
  • Kaynak ülkede dar mükellef için mal veya ticari eşya satın alma ile sınırlı olmamak üzere, kaynak ülkede bu dar mükellef adına mukavele akdetme yetkisine sahip olan ve bu yetkisini mutaden kullanan kişi, ya da kişinin böyle bir yetkisi olmamasına rağmen, dar mükellef adına düzenli olarak sevk ettiği mallardan veya ticari eşyadan kaynak ülkede mutaden mal veya ticari eşya stoku bulunduran kişi ya da kaynak ülkede tamamen teşebbüsün kendisi için veya bu teşebbüsçe kontrol edilen/eden veya aynı ortak kontrole tabi teşebbüs/ler için mutaden siparişlerde bulunan kişi de  dahil edilmektedir.

Genel olarak, Türkiye’nin diğer ülkeler ile akdetmiş olduğu vergi anlaşmalarının işyeri kavramını düzenleyen maddelerine bakıldığında, Türkiye ile Hindistan arasında imzalanmış olan vergi anlaşmasında işyeri kavramının daha detaylı ve geniş olarak tanımlanmış olduğu göze çarpmaktadır. 

Ancak, dijital ekonomi bağlamında konuya yaklaşıldığında, dijital iş modellerindeki işlemlerin soyut niteliğinden dolayı, yukarıda genel hatlarıyla yer verilen ve esasında geleneksel ekonomideki iş yapış şekillerini kavramak açısından bir hayli başarılı olan işyeri kavramlarının, bu alanda yetersiz kaldığı bir kez daha açıkça anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak, özellikle tüketici (kullanıcı) yoğun olan Hindistan gibi ülkeler, mevcut işyeri kavramının tanımını genişleterek, e-işyeri kavramı üzerinde durmaktadırlar. Bu kapsamda, dijital ekonomide işyerinin varlığı ya da yokluğu yani hangi şartlar altında bir işyerinin oluştuğu kabulünün açık ve net bir biçimde belirlenmesi büyük önem taşımaktadır ve yukarıda da detaylı olarak paylaştığımız üzere MAKA Eylem Planının 1 numaralı Aksiyonu da bu konuya yoğunlaşmaktadır.

1 Nolu Aksiyonda dijital ekonominin vergilenmesi konusunda MAKA kapsamında ele alınan konuların haricinde, ülkelerin kendi lokal mevzuatlarında veya uluslararası yükümlülüklerini dikkate alarak ve vergi anlaşması tarafı diğer ülkeler ile işbirliği içerisinde vergi anlaşmaları nezdinde yapabilecekleri düzenlemeler/alabilecekleri tedbirler ile ilgili öneriler (yukarıda detaylı olarak yer verdiğimiz 3 temel öneri)  de sunulmaktadır.  Bunlardan biri de tarafların anlaşarak vergi anlaşmalarına e-işyeri kavramını dahil etmeleridir. Bu şekilde bir e-işyerinin varlığı ise dar mükellefin kaynak ülkedeki internet bazlı faaliyetlerinin önemli düzeyde bir ekonomik mevcudiyet oluşturup oluşturmadığına bağlı olarak belirlenecektir. Hindistan da bu kapsamda, önemli düzeyde bir ekonomik mevcudiyet kavramını aşağıdaki şekilde mevzuatına dahil etmektedir;

  • Bir dar mükellef tarafından belirlenen kazanç sınırını aşan data/yazılım indirilmesinin sağlanması dahil mal, hizmet ve mülkler ile ilgili olarak Hindistan’da gerçekleştirilen işlemler,
  • Dijital ortamda belirli sayıda kullanıcı ile iletişim halinde olmak veya sistematik ve devamlı olarak ticari işlemlerde bulunmak.

Esasında söz konusu gelişme, mevcut düzenlemeler çerçevesinde önemli düzeyde bir ekonomik mevcudiyeti dar mükellefin kaynak ülkedeki fiziki varlığına bağlı olarak tanımlayan/belirleyen işyeri kavramından önemli bir uzaklaşma olarak değerlendirilebilecektir. Söz konusu düzenlemeler hayata geçirilmeden önce, belirlenecek kazanç tutarı ya da kullanıcı sayısı gibi önem arz eden konular hakkında İdare kamuoyunun da görüşünü alacaktır. Bu kapsamda, İdarelerin bu yeni işyeri kavramını vergi anlaşmaları tarafı diğer ülkeler ile de görüşerek anlaşmaya dahil etme yolunda adım atacakları beklenmektedir.

Dijital ekonominin vergilemesi alanında Hindistan Mali İdaresi’nin tek taraflı olarak aldığı adımlardan bir diğeri de dengeleme vergisidir (Equalization Levy) . Esasında, söz konusu vergi Hindistan Mali İdaresinin, Hindistan’da herhangi bir fiziki varlığı olmaksızın dijital faaliyetler gerçekleştiren çokuluslu şirketleri vergileme yolunda attığı tek taraflı önemli bir adımdır. Belirlenen hizmetlerden elde edilen ya da elde edilecek ödeme (brüt kazanç) üzerinden %6 oranında uygulanmaktadır. Bu belirlenen hizmetler;

  • İnternet ortamında verilen reklam hizmetleri,
  • Dijital reklam alanı ya da imkanı tedarik edilmesi/internet ortamında reklam hizmeti verilmesi amacıyla sağlanan hizmetler,
  • Bu kapsamda belirlenebilecek diğer hizmetler.

Dengeleme Vergisi, dijital ortamda sunulan yukarıda detayı verilen işlemler ile ilgili ödemeler üzerinden uygulanmaktadır. Hizmeti alan Hindistan’da mukim olan tüzel kişi ya da dar mükellefin Hindistan’daki işyeri, dar mükellef hizmet sağlayıcı kuruma yaptıkları ödemeler üzerinden %6 dengeleme vergisi keseceklerdir. Verginin mevcut durumda firmadan firmaya (B2B) işlemlerde ve yıllık toplam ödeme tutarının yaklaşık olarak 1500 USD’yi aşması durumunda uygulanması  düzenlenmektedir.  Dar mükellef hizmet sağlayıcı kurumun söz konusu hizmeti Hindistan’da bulunan bir işyeri üzerinden vermesi halinde ise, dengeleme vergisi uygulanmayacaktır çünkü söz konusu kazanç zaten mevcut işyeri üzerinden Kurumlar vergisine tabi tutulacaktır. Diğer taraftan kazancın kaynakta dengeleme vergisine tabi tutulması halinde, Hindistan’da başkaca bir doğrudan vergiye tabi olması söz konusu olmayacaktır. Ancak, söz konusu kazancın dar mükellefin mukim olduğu ülkede vergilendirileceği düşünüldüğünde ve dengeleme vergisinin vergi anlaşmaları nezdinde kavranan bir vergi olmaması nedeniyle, dengeleme vergisi mukim ülkede ödenecek kazanç vergisinden (kurumlar vergisi) mahsup edilemeyecek ve bu uygulama çifte vergilendirme sorununa yol açacaktır. 

Sonuç Olarak

Günümüzün gerçeği ve her geçen gün değişik iş modelleri ile karşımıza çıkan dijital ekonominin vergilemesi tüm ülkelerin ele aldığı ve gerek tek taraflı gerek çift taraflı ve gerekse de çok taraflı tedbirler ile kazancın kavranmaya ve vergilenmeye çalışıldığı önemli bir alan haline gelmiştir. MAKA Eylem Planının 1 Nolu Aksiyonunda etraflıca çalışılarak değerlendirilen dijital ekonominin vergilenememe sorununa temel olarak MAKA Eylem Planının farklı aksiyonlarında yer verilen tedbirlerin hayata geçirilmesi ile ülkelerin uygulamada mutabık kaldığı çözümler üretilmeye çalışılmaktadır.  Ancak, bu tedbirlerin uygulamaya geçirilmesi  hiç kuşkusuz ki kolay olmayacak ve zaman alacaktır. Diğer taraftan da dijital ekonomik faaliyetlerden elde edilen kazancın vergilenememesi sorunu da devam etmektedir. Bu durum da ülkeleri, uygulamada karmaşıklığa yol açması muhtemel olsa da, tek taraflı tedbirler almaya yöneltmektedir. Yukarıda ana hatlarıyla yer verdiğimiz farklı ülke uygulamalarından görüleceği üzere;

  • Ülkeler tek taraflı olarak uygulamaya koydukları tedbirleri temelde belirli bir süre için uygulamayı öngörmektedirler, yani söz konusu tedbirler esasında kısa vadeli çözüm yolları olarak benimsenmektedir,
  • Vergilemede mükellefler arasında eşitliği korumak önemli bir konu olarak ele alınmaktadır,
  • Hasılat üzerinden alınan dijital hizmet vergisi, dolaylı bir vergi olarak dizayn edilmektedir. Dolayısıyla, çifte vergilendirme anlaşmaları kapsamında ek bir düzenleme yapılması ihtiyacının önüne geçilmektedir,
  • Dijital faaliyetlerin tümünün kavranması/vergilenmesi yerine belirlenen spesifik alanlar üzerinde durulmakta ve ayrıca tutar/kullanıcı sayısı sınırlaması da getirilmektedir. Bu şekilde uygulamanın daha pratik bir şekilde ele alınması ve gerek mükellef ve gerekse de Mali İdarelere ek külfet getirmesinin önlenmesine çalışılmaktadır,
  • Vergilemenin dolaylı vergi yerine dolaysız vergi olarak uygulanması durumunda, hem yerel mevzuatlarda yapılması gereken düzenlemeler hem de ve belki daha da önemlisi çifte vergilendirme sorununa yol açmamak için vergi anlaşmaları kapsamında yapılması gereken düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. 1 Nolu Aksiyon Planında da yer verildiği üzere, dijital ekonominin vergilemesinin dolaysız vergi uygulanması suretiyle ele alınması halinde özellikle vergi anlaşması tarafı olan ülkelerde mukim olan hizmet sağlayıcılarının pozisyonu önem arz edecek ve konunun ikili görüşmeler ile vergi anlaşmasında yapılacak ekleme/revizyonlar ile ele alınması önerilmektedir. Uygulamaya bu şekilde yön verilmesi uluslararası yükümlülüklerin de bir gereğidir. Diğer taraftan, vergi anlaşmalarının kötüye kullanılmasını önleyici tedbirler kapsamında da uygulamaya yön verilmesi uygun olacaktır.
  • Yukarıda ana hatlarıyla yer verdiğimiz Hindistan Mali İdaresi’nin uygulamaları da örnek uygulama olarak önemli bir yere sahiptir. Hindistan Mali İdaresi, belirli dijital ekonomi alanlarında dar mükellef kurumların Hindistan’da elde ettikleri kazançları dengeleme vergisine tabi tutmaktadır. Söz konusu vergi, vergi anlaşmaları nezdinde kavranmadığı için dar mükellef kurumun mukimi olduğu ülkede ödeyeceği vergiden mahsubu söz konusu olmayacaktır. Diğer taraftan,  önemli düzeyde bir ekonomik mevcudiyetin varlığına bağlanan genişletilmiş işyeri kavramı da e-işyerinin tanımlanması açısından önemli bir gelişmedir, ve ileride vergi anlaşmaları nezdinde yer verilmesi muhtemel bir konudur. Bu konuda Hindistan’ın atacağı adımlar yakından izlenmelidir.
  • Türkiye de OECD üyesi bir ülke olarak MAKA Eylem Planına ilk günden beri destek vermektedir. Çok taraflı Anlaşma ülkemizce de imzalanmış ancak henüz onaylanmamıştır. Çok taraflı alınacak tedbirlerin uygulamaya konmasından önce, Türkiye de tek taraflı bazı düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur. Dijital ekonomik faaliyetlerin doğrudan vergilenmesi kapsamında, Türkiye de 1.1.2019 tarihinden başlamak üzere, internet ortamında reklam hizmeti verenlere ya da verilmesine aracılık edenlere yapılan ödemelerden %15 oranında tevkifat uygulamasını yürürlüğe koymuştur. Düzenleme ile ilgili en çok tartışılan konu, vergi anlaşması akdedilmiş ülke mukimi hizmet sağlayıcılarından alınan internet ortamındaki reklam hizmetlerinden %15 vergi kesintisi yapılıp yapılmayacağıdır. Tartışmanın temel gerekçesi, reklam hizmetlerinin ticari kazanç kapsamında sınıflandırılması sebebiyle,  vergi anlaşmalarının 5- İşyeri ve 7- Ticari Kazançlar başlıklı iki maddesi dikkate alındığında vergileme hakkının Türkiye’ye verilip verilmediğidir. Yine yukarıda değindiğimiz ve mevcut düzenlemeler çerçevesinde temelde fiziki varlığa bağlı olan işyeri kavramının, fiziki bir varlık olmaksızın gerçekleştirilen internet ortamında verilen reklam hizmetlerini kavramadığı ve dolayısıyla vergileme hakkının Türkiye’ye olmadığı değerlendirilmektedir. %15 tevkifat uygulamasının GVK Madde 94, KVK Madde 30 kapsamında düzenlediği dikkate alındığında, bu vergi, dijital hizmet vergisi gibi dolaylı bir vergi değildir. Dolayısıyla, düzenlemenin lokal mevzuatta yapıldığı kadar, vergi anlaşmaları kapsamında da ele alınması gerektiği uluslararası yükümlülüklerin bir gereğidir. Konu anlaşmaların diğer ülke taraflarıyla görüşülerek işyeri kavramının tadil/revize edilerek yeniden tanımlanması ile çözüme ulaştırılmalıdır. Ayrıca, anlaşmaların kötüye kullanıldığı durumlarda anlaşma hükümleri uygulanmayacağından yerel mevzuattaki düzenlemeden yola çıkılarak uygulamaya yön verilmesi mümkün olacaktır. Aksi halde, vergi anlaşmaları akdedilen ülkelerde mukim olan hizmet sağlayıcıların kazançlarının kaynak ülkede vergilendirilmemesi sorunu çifte vergilendirme sorununa dönüşecektir ki, bu da hizmet alan ve hizmet sağlayıcının alternatif yöntemler üzerinde çalışmalarına yol açabilecektir. Örneğin, söz konusu tevkifat tutarının, dar mükellef kurumca mukimi olduğu ülkede ödeyeceği vergiden mahsup edilememesi durumunda, aralarındaki anlaşma gereğinde söz konusu tevkifatın hizmet alan uhdesinde bırakılarak, hizmet maliyetinin artırılması sonucunu doğuracaktır.