Şirketler çeşitli gerekçelerle (özellikle çalışanlarının motivasyonu, şirkete bağlılığın arttırılması, yapılan çalışmaların ödüllendirilmesi vb.) çalışanlarına değişik menfaatler sağlamakta, avantajlar yaratmaktadır. Bunlar doğrudan prim ödemesi şeklinde olabileceği gibi, klüplere üyelik, ekstra özel hayat sağlık sigortaları vb. şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu şekildeki avantajlardan biri de şirketlerin çalışanlarına değişik gerekçelerle (ev veya araba satın alma, kısa vadeli tüketim ihtiyaçlarının finansmanı amacıyla) borç paralar verilmektedir. Bu tür borç verme işlemlerinin mali mevzuat açısından mümkün olup olamayacağına ilişkin düşüncelerimiz aşağıda yer almaktadır.
 
Çalışanına borç para veren şirket ile çalışanı arasında oluşan hukuki ilişki esas olarak karz akdi çerçevesinde oluşan bir ilişkidir. Borçlar Kanunu’nun 306. maddesine göre karz bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın mülkiyetini ödünç alan kimseye nakleder ve ödünç alan kişi aldığı bu parayı belirli bir dönem içinde ödünç verene iade eder. Dolayısıyla bu tür borç para verme işlemlerinde şirket ile çalışan arasında ödünç para alma ve verme ilişkisi oluştuğu tartışmasızdır.
 
Söz konusu para alış verişini karz akdi (ödünç alma verme) dışında ancak iş avansı ile açıklamak mümkün bulunmaktadır. Ancak bu alış verişi iş avansı olarak açıklama durumunda kalındığında iş avansının belirli bir süre sonra (bu süre işle ilgili olarak genellikle kısa bir süre olur) belgeleriyle kapatılması ve bu avans dolayısıyla herhangi bir faiz veya başka bir farkın çalışandan alınmaması gerekir.
 
Türkiye’de ödünç para verme işleri 30.09.1983 tarih ve 90 nolu Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlenmiştir. Bu kararname gereğince sadece ikrazatçılar ödünç para verebilir. Bu kararnameye göre ikrazatçı; devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişilerdir.
 
Buna göre ikrazatçılar dışında borç para verme işinin yapılması yasal olarak mümkün değildir. Bu nedenle şirketlerin çalışanlarına borç para vermesi 30.09.1983 tarih ve 90 nolu Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince yasak işlemdir.
 
Ancak bu yasakla ilgili bir istisna bulunmaktadır. Bu istisnaya göre söz konusu Kararname'de tüzel kişilerin doğrudan veya ortak veya iştirakleri vasıtasıyla dolaylı olarak ortaklık ilişkisi içinde bulundukları diğer tüzel kişilere ödünç para vermeleri ikrazat sayılmamaktadır. Dolayısıyla grup şirketlerinin kendi aralarında borçlanması bu kararnameye aykırı bir işlem olarak değerlendirilmemektedir.
 
90 nolu Kanun Hükmünde Kararnameye göre ikrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde, ödünç para verme işlerine devam edilmesi, tefecilik sayılır. Tefecilik yaptığı mahkemece sabit görülenlerin işyerleri, Valiliklerce kapatılır. Tefeciler ayrıca 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıyla birlikte 50 bin liradan az olmamak kaydıyla, sağladıkları menfaatlerin 5 katı ağır para cezasıyla cezalandırılır. 
Buna göre çalışanlarına hangi gerekçe ile olursa olsun borç veren şirketler bu hükümler çerçevesinde tefeci olarak kabul edilme, haklarında yasal işlem yapılma riski ile karşı karşıyadırlar.
 
Çalışanlara verilen paraların borç değil iş avansı olarak değerlendirilmesi mümkündür. Ancak daha önce belirttiğimiz üzere iş avansı verilmesinde amaç, şirketlerin ticari faaliyetlerini idame ettirmek amacıyla çalışanlar tarafından yapılacak masrafların önceden karşılanmasıdır. Dolayısıyla verilen avansın iadesi ancak bir harcama vesikası ile kapatmak suretiyle olmalıdır. Ancak iş avansı adı altında verilen borçların daha sonra nakit olarak çalışanların maaşından kesilmesi ve bu işlemin mutad olarak yapılması personele borç para verildiğinin bir karinesidir.
 
Diğer yandan verilen borç paranın çalışanın maaşından kesmek suretiyle tahsil edilmesi ve bunun da avans olarak adlandırılması durumunda ise verilen bu paralar maaş avansı olarak değerlendirilir.      
 
Personele iş akdi çerçevesinde gelecekteki ücretlerine mahsuben verilen avanslar Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesine göre ücret olarak sayılmıştır. Dolayısıyla ay içinde verilen ve ay sonunda personelin net maaşından kesilen maaş avansları dışında 1 aydan uzun vadeli bütün ödemeler (iş avansları hariç) ücret olarak değerlendirilmeli ve ilgili personelin bordrosuna verildiği ayda ilave edilmelidir. Aksi takdirde yapılan ödeme bir karz akdi olarak değerlendirilip tefecilik suçlamasıyla karşı karşıya kalınabilir.